...demek isterdim!

22 Ağustos 2008 Cuma

“Abla” içinde bulunduğu şartların farklı olması halinde onu, onun kendisini sevdiği gibi seveceğinden emindir!

Annesine, beni dedim karımdan ayırıyorsunuz!… Konsomasyon Taburesi’nde “abla”nın bir arkadaşı: Üniversitedeki sevgilisini, kızın annesinin bu ikisi arasına nasıl girdiğini, ne acılar çektiklerini anlatmakta… Böyle durumları dinlemede, avutmakta çok deneyimlidir “abla”, o kadar çok giriş, gelişme, sonuç biçimli aşk hikayesi dinlemiştir ki... Neredeyse doğuştan terapisttir, orada olmadıklarından kendilerini savunma hakkı bulamayanların gönüllü avukatıdır; düğümlenen ilişkiler için çözüm, kitap, doktor, ağır vak’alarda psikolog önerir, karşı tarafın kızın/oğlanın neden böyle davran(ma)dığını, niye şöyle şöyle de(me)diğini, niçin kendisini sürekli sınadığını, telefonu suratına kapadığını, inatla kısa etek giydiğini, elini tutturmadığını… şikayetçi tarafla birlikte anlamaya çalışırlar. Gerdek gecesi doğum kontrolü ile ilgili olarak dahi başvurulmuşluğu vardır.

Karım dedim ya, ötesi var mı, karım!… İş arkadaşı Eskişehir’den İstanbul’a dönmüş, üzerinden epey zaman geçmiş ama ayrılık acısından belli ki sıyrılamamış. “Abla” araya giren anne hakkında sorular sorar, neden böyle davrandığını anlamaya çalışırlar; çözüm annesinin otoritesini aşıp bir seçim yapamayan kız/sevgilide görünür. Orada da donar!

“Abla”nın çantasını koyduğu çekmeceli alçak dolap, sandalye, masası önündeki büro koltuğu, kalorifer peteği, çömelerek duvarın dibi gibi değişik kullanımları olan Konsomasyon Taburesi, arkadaşlarının, uzanmayıp oturdukları, dinleyenin profesyonel değil, kelin merhemi olsa kendi kafasına sürer türden amatör olduğu kesin, bir tür terapi divanıdır. Her nasılsa dertlerinin dermanı gördükleri “abla”ya kendilerini, sevgilerini, hayal kırıklıklarını içtenlikle anlatırlar, en içten itiraflar, ortaya dökülen o en saf hal, tarafları birbirlerine yaklaştırır ve ara sıra beklenmedik iş kazaları yaşanır; bu yakınlık büyük bir sevgiye dönüşür. Hoşlanmadıkları, canlarını sıkan şeyler de söylediği halde “abla”yı, yapmak istemedikleri yüzleşme işini yaptığından mıdır nedir? severler.

Bu büyük sevginin aşkla karıştırıldığı da olur, aşk olduğu da… Annelerinin, üşenmeyip sizi çok anlatıyor da!.. diye telaş içinde, çok genç oğullarının şefi Fatoş Hanım’la tanışmaya geldikleri birkaç vak’a vardır.

Eskişehir’den gelen genç adam, bir ihtimal “abla”yı yitirdiği sevgili yerine kor, boş çerçeveyi onunla doldurur, “abla”yı sever. Kalabalık arkadaş grubu içinde, büyük içtenlikle bunu güm! diye söyleyecek kadar dürüst ve iyi niyetlidir. “Abla” da onu sevdiğini aynı grup içinde aynı şartlarda bildirir, bir farkla, “abla” evli ve çocukludur, onun sevgisi sana yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapmayacaksın ahlâk anlayışı gereği, arkadaşça sevgidir! Kocası, görümcesiyle görmeye gittiklerinde işemek için şeyimi aradığımda bulamıyorum! diye ifade ettiği kadar soğuk Kırkağaç’ta, 4.5 aylık kısa dönem askerdir. Babasının memuriyeti dolayısıyla kaldığı lojmanda, kızı, ona bakan anneannesi, babası beraber kalırlar.

Zaman geçer…

“Abla”nın arkadaşça sevdiği genç adam İngiltere’ye gider, evlenir.

Zaman geçmeye devam eder…

“Abla” ilk eşinden ayrılır.

Londra’da bir grafik bürosu kurup yaşamını yoluna sokan arkadaşı “abla”nın gelip kendisiyle çalışması için öneride bulunur ama “abla”nın gelişimini/hızını kontrol edemediği ikinci evliliği buna engel olur, bir yıl sonra da onun tarafından terk edilir.

Uzuuuun yıllar içinde, üç-dört kez mektuplaşırlar. İkinci kez terk edilmenin yıkımını atlatmaya çalışan “abla” son mektuplarından birinde olayların gelişimi üzerine nasıl bir analiz yaptıysa, mektubun ulaştığı sabah işyerinden onu arayan arkadaşı beni der niye buraya yolladın? O yıllar boyunca sevmeye devam ettiği “abla” ne cevap versin? …demek isterdim!’i bile olmayan, acıklı bir hikâye… Bitmez!

Zaman geçmeye devam etmeye devam eder…


“Abla”nın arkadaşı Thatcher politikalarının kurbanı olur, işleri bozulur, grafik yanında başka işlerle hayatını kazanmaya çalışırken evliliği zora girer, eşinden ayrılır.

İstanbul’daki ailesini görmeye bir gelişinde, eski iş arkadaşları bir araya gelir ve artık genç olmayan adam “abla” ile ilgili eski hikâyeyi yeniden gündeme getirmek ister… Ne var ki “abla” da genç değildir, yılgındır, dahası ona âşık değildir.

Zaman geçmeye devam etmeye devam etmeye devam eder…

Belek’te bağlantılı çalıştığı otellerden birinin girişinde açması için önayak olduğu, el yapımı kart sergisi için “abla”ya, kızıyla beraber yardımcı olur, panoları hazırlarlar. Çocuklar büyümekte, ne güzel! derken, çevrelerinde dolanan, kızından bir kaç yaş büyük bir otel çalışanı “abla”nın arkadaşına aşık… Güzel masum bir kız, masum bir aşk… “Abla” arkadaşını, biraz da kendi paçasını kurtarma derdiyle, kızın ilgisini geri çevirmemesi yolunda yüreklendirir. O kadar genç bir kadınla yeni bir yola çıkacak gücü yok gibi görünse de, kızın masum bakışlarının da etkisiyle bir süre sonra evlenirler.

Her zaman en yakın erkek arkadaşı, pek çok konuda yardımcısı olmuş, bir dönem en büyük hayallerinden biri ilk elyapımı kart sergisinin gerçekleşmesini sağlamış bu adam hakkında düşündüğünde “abla”, içinde bulunduğu şartların farklı olması halinde onu, onun kendisini sevdiği gibi seveceğinden emindir, kaçırdığı trenlerden birinin de bu olup olmadığını, hep merak eder.

Etiketler: , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa

+