...demek isterdim!

22 Ağustos 2008 Cuma

Fotoğraflardaki yüzleri, yüzlerdeki kıvrımların taşıdığı anlamları incelemeye, çözmeye meraklı “abla”...

...dudak kıyısına saklı, duygularına, kendine direnmekten, sevmediği kendi olmaktan kaçıştan doğan acıyı görür! Bedenlerin duruşlarına bakar, kalabalık fotoğraflarda bir diğerine eğilmiş baş, saklanmış/sıkılmış/bir şey almaya uzanmış eller, olmaması gereken birine gizlice yönelmiş bakışlar… ona göre çok şey anlatır.

Bir nişan fotoğrafı; Konsomasyon Taburesi’ndeki genç kadın tek tek gösterir; bu ben, annem, babam… kardeşim… Mutlu yüzlerle ışıklı fotoğrafın ortasında acı yüklü yüzüyle kapkaranlık genç bir adam, damat adayı! Nasıl kimse görmemiş, taaa başından yürümeyeceği bunca belliymiş de bu gönülsüzlük nasıl fark edilmemiş? diye düşünen “abla”ya iki çocuktan sonra evi terk eden kocasını, kocasına olan aşkını cinsel yaşamlarıyla ilgili ayrıntıları da katarak anlatan genç kadın, ara sıra duraklayan göz yaşı sellerine boğulmakta… Bilgisayarın başında, bu aşkın hikâyesini sayfaya döken “abla” ile kadının amacı, çocuklar yazılanları okuyup anlayacak yaşa geldiklerinde daha sağlıklı bir durum muhakemesi yapabilsinler!

Kendi macerasını yaşamak üzere özgürlüğünü ilân edip evden ayrılan, tek taraflı aşkın kahramanı koca “abla”nın işyeri arkadaşının ağabeyi! Sinema sohbetleri ardına gizlenip olumsuz durumun ağırlaştırıcı etkenlerinden biri olmak istemeyen “abla”yı, kardeş araya girmese, bayağı zorlayacak! Sık rastlanan bu ve benzeri durumda “abla”, karısının olumsuzluklarını anlatıp sızlanan ve nasıl oluyorsa çoooook anlayışlı kadınların anlamaya koştukları adamdan değil, kendisini sevmese de eşine âşık kadından yana koyar ağırlığını; ortak çocukları olan, seven bir kadınla frekans tutturamayan bir adam der, benimle mi anlaşacak, niyeti iyi olan daha çok kişinin çıkarını gözetir.

Kız arkadaşlarından, karılarından şikayet ederek avlanan karşı cinse güven duymaz “abla” ama sinefil ağabeyin ikide bir odasına dalmasını nasıl engelleyebileceğini bilmez. Bereket odası “abla”nınkinin karşısına düşen kız kardeş akıllı bir kadındır, akınları artık nasıl yaptıysa durdurur… ve hemen ardından “abla”yı baş göz etme faaliyetine hız verir.

Ne olsa dul kadın tehlikedir!
“Abla”nın gözlemine göre evlenme yaşı gelmiş ve geçmekte olan genç kızlar için sadece anne ve yakın akraba çaba gösterirken, evlenip boşanmış, evlilik sahnesinin yuttuğu tozu damarlarında dolaşan dul kadın için herkes çabalar, elinden gelenden fazlasını yapar. Üstelik iki kez boşanmış olduğundan “abla” daha tehlikelidir ve yaşanan son olayın gözler önüne serdiği gibi derhal önlem alınması/çözüm bulunması ziyadesiyle öncelikli bir konudur!

Gelip giden müşterilerden bekâr olanlara “abla”, “abla”ya aday adayları övülür; ilan bürosu çalışanı bir bey, sırf Cumhuriyet Gazetesi okuru olduğu için çok uygun kısmettir!

Kararlı, azimli arkadaşının, fakülteden arkadaşı kibar bey, liste başıdır. “Abla”nın beraber bir yemeğe çıkmalarına karşı çıkmalarının bir faydası olmaz.


Bir akşam, mesai sonrası saatte çalan kapıyı açan tüm gelişmelerden haberli sekreter arkadaşının koşarak gelip, gelişini “abla”ya haber verdiği bey az sonra odası kapısında belirir. Başkanı olduğu dernekle ilgili işi görüşmeye gelmiştir senaryoya göre… “Abla”dan azıcık uzun, ince, takım elbiseli, kravatlı gerçekten zarif bir bey kırmızı köşede! Bilgisayarının ardına sinmiş “abla”, zarif beyden az kısa, az geniş, ayağında fitilli kadife bordo füzo, üzerinde sweatshirt gaaaayet spor mavi köşede! Yan yana hiçbir resimde şık durmayacak ikili! Yaşça değil, yaşam biçimleri açısından galaktik uzaklıktalar! Her iki taraf da hangi hayırlı vesileyle bir arada bulunduklarının farkında ve köşelerinden, karşı köşeden çakabilecek kroşeyi tartmakta; “abla” fazladan korktuğuna uğradığını açık etmemek derdinde… İş konuşulur, sekreter arkadaşın yaptığı emsalsiz Türk kahvesi ikram edilir, zarif bey uğurlanır; çöpçatan, emrivâki anında ajansta olsa, hayatı kesinlikle tehlikede! Olupbittiye gelmekten açık biçimde bunalan "abla" demek ister ki!

Yaşanan karşılaşma, tanışma, bozgun öylesine etkilidir ki bir şey demesine gerek kalmaz! Böylece bu karşılaşma, olayın gündemden düşmesine neden olur ve yaşadığı tüm gerginliğe karşın “abla” açısından olumlu bir sonuca bağlanır. Babasının görevi dolayısıyla, temsil görevi yüzünden annesinin yaşadığı sıkıntıların yakın tanığı “abla” temsil edilmesi gereken bir koca istemediğini defalarca söylemiştir, söylemiştir ama…


Siyah beyaz bir fotoğrafta, salıncakta, kucağında yaşına girmemiş “abla” ile annesinin uzun iki güzel saç örgüsünün çevrelediği güzel yüzündeki gülüşün, insanüstü çaba gerektiren mümkün olan en kısa sürede şık, bakımlı olma zorunluluğu, çalışan kadınlık, annelik mesaileri arasında sıkışa örselene, izleyen yıllar boyunca yavaaaaaşça yok oluşunu, fotoğrafları renklenirken neşesinin soluşunu izleyip gözlemek hiç zor değil!

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa

+